Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
image

Tezhip Sanatı

Arapça tezhip; “altınlamak”, “yaldızlama”, “bezeme”, yazma kitapların sayfalarına, hat levhalarına, murakkalara, hatta tuğraların üst taraflarına altın tozu ve boya ile yapılan her türlü bezeme anlamına gelmektedir. Sadece  altınla yapılanın dışında, toprak boyalarla yapılan bezemeler için de kullanılır. Yalnız altınla yapılan tezhibe “halkari” denir. Tezhip yapan sanatçıya “müzehhib” tezhiplenmiş yapıta da “müzehheb” adı verilir

Dünya  uygarlıkları arasında, süsleme sanatları ile zirveye ulaşmış milletlerin başında Türkler gelmektedir. Türkler Orta Asya’dan başlayarak bu sanatı yüzyıllardan bu yana Anadolu ve Rumeli’de başarılı bir şekilde yaşatmışlardır.

  Mani dininden sonra Budizm’i benimseyen Uygur Türkleri, duvar resimlerinde kullandıkları figür ve motifleri  küçülterek kitap süslemelerinde kullanmışlardır. Mani dininin kabulü ile gelişmeye başlayan süsleme sanatında zemin mavidir. Kullanılan renkler kırmızı, beyaz, altın yaldız, yeşildir. Bunlar İslami dönem Türk tezhip sanatında stilize edilmiş çiçek ve bitki motiflerinden meydana gelen “Hatayi Üslubu”nun habercisidir.

Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde yapılmış ilmi eserler ve Kuran-ı Kerimler, tezhip sanatımızın en eski ve önemli örneklerini içinde barındırır. 13. yy’da medeniyet ve sanatlarının zirvesine çıkan Selçukluların başkentleri ve aynı zamanda önemli sanat merkezleri olan Konya’da, Selçuklu Sarayına bağlı sanatkarların yarattığı zengin fakat o nispette sade ve olgun süslemeli şaheserler tezhibin en güzel örnekleridir.

Selçukluların önemli devlet adamlarından Sahip Ata’nın hattat ve müzehhiplerin çalıştığı bir nakışhanenin sahip oldugu, tezhip nakışhanelerinin saraya ve önemli makamlara bağlılığını gösteren bir kayıt olup, o döneme ait bir yazma eserin zahriyesinde yer almaktadır. Tezhipçiliği Anadoluya getiren Selçuklular, stilize edilmiş hayvan motifleriyle bezeli “Rumi” üslubunu getirmişlerdir. Selçuklu tezhibi birbirine geçme geometrik şekillerden oluşur ki bunların içi benek, yıldız ve yaprak motifleriyle süslenmiştir. Bunlarda zemin altın, çizgiler siyah olup, yer  yer kırmızı ve maviyle renklendirilmiştir. Selçuklu devrinde görülen diğer bir tarzda birbirlerine sırt sırta vermiş küçük formlardan oluşan münhani adı verilen tarzdır. Selçuklu, Mısır Memlukları ve Beylikleri dönemi tezhibi pek çok yönden birbirine benzerler. Anadolu Selçuklu devletinin dağılmasıyla Anadolu’da Beylikler dönemi sanatı başladı.

Tezhipleriyle bütünlük gösteren Selçuklu tezhip sanatının ardından gelen Beylikler Devri tezhip sanatında yeşil, lacivert, altın güve tezhip zemini yazılarda beyaz renk belirleyici özelliklerdendir. Anadolu Artuklu tezhibinde Memluk ve Selçuklu karışımı çizgiler görülür.

Erken Osmanlı yazmalarında farklı etkileşimlerin birleşiminden doğan yeni bir tezhip üslubunun varlığından çok rahat söz edilebilir. Osmanlıların saray çevresinde geliştirdikleri görkemli sanatlarının benliğine özgü motifleri, kitap süslemeciliğinde de görülür. Başlangıçta sarayın himayesinde çalışan müzehhipler zümresinin kökenlerine ve fethedilen ülkelerin sanat alanında yarattıkları etkilere bağlı olarak, belirli motife sahip tezhip üslubu dogurmustur. Genellikle, yuvarlak kıvrımlar çizen dallar üzerine yerleştirilmiş Rumiler ve Hatayi’ler, kimi kez tek baslarına, kimi kez kademeli olarak birlikte ele alınmıştır.

Osmanlı Tezhip Sanatının bir ekol niteligi taşıyan ilk önemli dönemi Fatih Sultan Mehmed’in ilk yıllarına rastlamaktadır. Fatih Sultan Mehmet  adına hazırlanan çok sayıda tezhipli el yazma eserin günümüzde geldiği bu dönemin seçkin örnekleri, Süleymaniye Kütüphanesi basta olmak üzere çeşitli müze ve kütüphanelere yer almaktadır. Bu eserlerde genellikle zahriye de yer alır. Zahriyeler nadiren çift sayfa olarak düzenlenmiştir. Ayrıca eserin başladığı sayfaya da, baslık biçiminde tezhip yapılmıştır.  Ortada yer alan kitap ya da sunulan kişinin adının yazılı olduğu semseler, ya oval biçimdedir. Semseler alt ve üst kısımlarında ince uzun dikdörtgenler halinde yatay panolar veya sayfa köşelerinde vardır. Genelde ana zemin bos bırakılmış semse ve köşebent tezhip edilmiştir. Bu dönem tezhibinin baslıca dolgu motifleri ise, rumiler ve kıvrımlı dallar üzerinde sıralanan hatayi grubu çiçeklerdir. Rumiler çoğunlukla kapalı formlar oluşturan bir düzenleme ile bordür biçiminde sıralanır ya da s simetri içerisinde yuvarlak kıvrımlı dallar üzerinde görülürler. Baslıklarda ve zahriyede hat da süsleme ağırlıklı olarak tezhibin içinde yer alır.

16.yüzyıldan itibaren kitap sanatının vazgeçilmez bir süslemesi olan halkar örneklerine, Osmanlı kitap sanatında bu dönemde az olmakla birlikte rastlanır.  Altın yaldızla çalışılmış ve siyahla yazılmış halkar çalısmaları eserin manzum kısımlarındaki bosluklarda, metinle cetvel arasında yer alır.  Anadolu Selçuklu Devleti  zamanında kurulmuş saray nakışhanesi geleneği, Osmanlılar döneminde de devam etmiştir. Bursa, Edirne İstanbul gibi başkentlerin saraylarında kurulan nakışhaneler, özellikle Fatih dönemi 1451-1481  yılları  mükemmel eserler vermişlerdi

 II. Bayezıd devri tezhip sanatındaki bu gelişme etkili faktör, Seyh Hamdullah gibi essiz bir hattatın yetişmiş olmasıdır. Şeyh Hamdullah’ın yazdığı, Hasan bin Abdullah tarafından tezhiplenen Kuran-ı Kerim dönemin en güzel ve çarpıcı örnekleri arasında basta gelmektedir. Bu Kuran-ı Kerimlerde zahriye sayfaları çift olup tamamen tezhiplenmiştir.

Bu yıllarda Osmanlı Saray Nakkashanesinde, yaratıcı güce sahip bir müzehhip yetisir.  Memi Çelebi veya Kara Memi veya Mehmed Siyah adlarıyla belge ve kaynaklarda geçen Kara Mehmed Çelebi’dir. Kaynaklardan, Sah Kulu’nun öğrencisi oldugu anlaşılan sanatçının adına ilk kez  1554 tarihli  ehl-i hiref maaş defterinde rastlanır. Sanatçı 1556-1557 yıllarında nakkaşbaşıdır.  Kara Memi Osmanlı tezhip ve süsleme sanatlarının yeni bir çehre kazanmasına vesile olmuştur. Sanatçının imzalı ve imzasız çeşitli eserleri günümüze ulaşmıştır. Bunların hepsi de birbirinden özenli, onun yaratıcı gücünü vurgulayan eşsiz yapıtlardır.

Osmanlı Tezhip Sanatının, Fatih’ten sonraki ikinci önemli dönemi 16. yüzyılın ilk yarısına rastlar. Çeşitli motif ve üslupların görüldüğü  bu dönem, klasik Türk Tezhibinin de hazırlayıcısı olmuştur. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Zaferinden (1514) sonra Tebriz’e girmesinden sonra, Herat’lı sanatçılar kendisine sığınırlar. Bir grup Tebrizli sanatçı İstanbul’a gönderilir. Bu da Osmanlı saray sanatında kısa da olsa bazı sanat etkilerinin oluşmasına neden olur. Bu etkiler kitap sanatlarına da yansır. 15. yüzyıl sonlarında Herat’da olusan son derece dekoratif olan süsleme üslubu ve bazı formların etkisiyle iplik inceliğinde kıvrımlı dallar ve aynı incelikte Rumiler kitap süslemeciliğinde kullanılır.

Tezhip, 16. yüzyılın ikinci yarısında daha önceki görülen yeniliklerin gelişme sahası olmuştur. Tezhiplerin ana formu, motifler ve renkler burada olabildiğince zenginleşmiş ve gelişmiştir. Devrin nakkaşlarından Nakkaş Bayram ve  Muhammed  bu devirdeki çalışmaları Kanuni Devrini üst seviyeye ulaştırmıştır. Tezhipte kullanılan motifler irili ufaklıdır. Tepelikte büyük hatayi, yanında küçük hatayi, rozet ve gül goncalara rastlanır. Halkarda kullanılan motifler genellikle iridir. Nakkaş Şah Kulu’nun Osmanlı sanatına ve kitap süslemeciliğine kazandırdığı yeni üsluba, 18. yüzyıl Osmanlı kaynak eserlerine dayanarak “Saz Üslubu” denilmektedir.

Kanuni Sultan Süleyman devrinde en güzel eserler verilmiştir. Kanuni, kitap sanatlarına çok meraklıydı. O yüzden onun devrinin eserleri pek çoktur. 16. yüzyıl Tezhip Sanatı, geniş ve zengin imparatorluğun zevkleri ile paralel yürüyen olgun bir sanat anlayışıdır. Süslemeler çeşitli formlardadır. Diğer bir kısmında metnin etrafı tek sıra pafta ve üç yandaki bordürle çerçevelenmiştir. Yalnız bunlarda, metin kısmının yazılısı değişiktir. Metin yatay ve dikey hatlar arasında  yazılmıştır.Motif  bakımından bu devir çok zengindir. Fatih devrindeki iri hatayiler yine görülür. İlk sayfa düzenlemesinde oldukça küçük hatayi, rumi, bulut, gonca, yapraklar, nar çiçeği, çintemani, tırtıllı yaprak motifleri görülür. II. Bayezid devrinde ilk defa kullanılan stilize bulut motifi tığ motiflerinde ve ayrıca Rumilerle birlikte görülür. Ayrıca bulut motiflerinin çeşitli şekilleri ve kıvrımları bağlayıcı fonksiyonları ile desenlerde bazen adeta rumilerin yerini aldığı görülür. Halkâr, Kanuni devrinde önem kazanmıştır.

 16. yüzyılın ortalarına dogru, Türk Süsleme Sanatının motiflerinin değişik şekilde bir zenginleştiği görülür. Bu yıllarda saray nakışhanesinin basına Sah Kulu’nun eğitmiş olduğu müzehhip Kara Memi geçmistir. Sah Kulu’nun Osmanlı Sanatına kendi yorumuyla yerleştirdiği  Uzakdogu kökenli stilize çiçeklere (hatayi) karsıt, saray bahçelerinde yetiştirilen lale, gül, sümbül, nergis, süsen, zerrin gibi çiçekler, bahar çiçekleriyle donanmış meyve ağaçları, serviler, narlar, Türk süslemeciliğine konu olmuştur. Kara Memi’nin getirdigi bu yenilik, gözlemci yaklaşımla çizilmiş çiçekler, önceleri tezhip sanatında uygulama alanı bulmuş, giderek Tüm Osmanlı süslemeciliğinin ana teması olmuştur. Kanuni’nin “Muhibbi” adıyla yazdığı şiirleri içeren divanını yanındaki usta ve çıraklarıyla birbirinden güzel tezhiplerle bezeyen Kara Memi, aynı zamanda halkâr tarzındaki süslemelerle yüzlerce sayfanın yaratıcısı ve natüralist akımın öncüsü olmuştur.

17. yüzyıl, 16. yüzyılın devamı niteliğindedir. Ancak, bu yüzyıl, gerek motiflerin gerekse kompozisyonların oluşturulmasında genellikle bir duraklama ve gerileme yüzyılı olarak görülür. Renk kullanımında, daha evvelki yüzyıllarını parlak, canlı ve milli renkleri kaybolmuş, altın yaldız fazlalaşmıştır. 17. yüzyıl dini konulu eserlerde diğer yüzyıllardaki gibi sık motifli kompozisyonlarla tezhip yapılır. Kompozisyonlar, tezhip motiflerinin çok küçük olmalarına karsın, gayet güzel bir şekilde yerleştirilmişlerdir.

17. yüzyıl tezhibinin  16. yüzyıl gibi son derece parlak bir dönemi takip etmesi, bu asırdaki müzehhiplerin  kendilerinden emin olmalarını sağlamıştır. Bu yüzyılda tezhip gayet iyi bilinen bir kitap sanatı olarak karsımıza çıkmaktadır. Bundan sonra bir batılılaşma dönemine girilecek, 18. ve 19. Yüzyıl tamamen batı etkisinde eserlerin verileceği yüzyıllar olacaktır. Bu yüzyılın bilinen müzehhipleri Hasan ve Derviş Mehmed’dir. 17. yüzyıl, klasik tezhibin son parlak dönemi olması dolayısıyla büyük önem taşır.

17. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı el sanatlarının bazı dallarında hissedilmeye başlanan Batı etkisi, tezhip sanatında da görülür. Yüzyılın sonlarına doğru ilk örneklerini veren tezhip sanatındaki bu yenilik farklı bir anlayışla çizilmiş ve renklendirilmiş çiçek demetleridir. Naturalist yaklaşımla yapılan çiçek ve çiçek buketleri, 18-19 yüzyıl boyunca Türk tezhibinde varlığını sürdürür.

Sultan III. Ahmed’in (1703-1730) saltanat yılları her türlü kitap sanatının, bu arada tezhip sanatının da adeta yeniden canlandığı bir dönem olmuştur. Klasik motifler ile kurulan kompozisyonların yanı sıra, Batı etkisiyle Osmanlı sanatına giren naturalist çiçek buketleri, kıvrık iri yapraklar tezhip sanatının zenginleşmesine yol açmıştır. Rumiler, stilize çiçekler ve çinbulutlarıyla biçimlendirilen değişik kompozisyonu, dilimli semseler içerisine yerleştirilen, simetrik düzende üsluplaştırılmış çiçek buketleri tamamlar. Renkler zenginleşmiş, sırasıyla altın yaldız, lacivert ve yeni bir renk olarak da firuze mavisi bolca kullanılmıştır. Ayrıca lâl, sarı, yesil, kırmızı veya beyaza küçük alanlarda yer verilmiştir..

18. yüzyıl müzehhiplerinin en önde gelen ismi çiçek ressamı ve aynı zamanda rugani  (lake ustası) olan Ali Üsküdari’dir Sanatçının, lake kitap kapları, ashap üzerine lake yazı kutuları, yaylar, yazı altlıkları, kuburlar, kitap tezhipleri gibi, çeşitli eserleri günümüze gelmiştir. Sultan III. Ahmed (1703-1730 ) döneminden  III.Mustafa (1757-1774)’nın  saltanat yıllarına kadar uzanan bir zaman sürecinde  çalıştığı, imzalı ve tarihli eserlerinden anlaşılır. Ali Üsküdari tezhip ve haklarlarında klasik tezhip üslubunu ve saz üslubunu sıkça kullanarak, yeni bir yorum getirmesi ile tanınır. Sanatçı ayrıca dönemin yeni akımlarını da basarıyla uygulamış, üçüncü boyutu veren, gölgeli çiçek tasvirleri de yapmıştır

 Rokoko tarzı, III. Ahmed zamanında Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa’daki elçiliğinin  sonunda yazdığı “Fransa Seyahatnamesi”nin dolaylı ürünü olarak ortaya çıkmıstır. 18. yüzyıldaki Fransa gezisi, Osmanlı Devletinin batıya açıldığ ı ilk penceredir. Eserinde Versay Sarayı basta olmak üzere Paris çevresindeki sarayları, bahçeleri anlatmaktadır. Bu arada Paris’te Rokoko tarzı eserlerin en güzelleri veriliyordu. Eserler batı tarzında yapılmakla beraber müzehhipler kısa zamanda Rokoko’yu benimseyerek Türklesmis bir tarz haline getirmişlerdir.

19. yüzyıla, tezhipte Türk Rokokosunun en güzel eserleri verilmiştir. Müzehhiplerimiz Rokokoya apayrı bir canlılık vermişlerdir. Kur’an-ı Kerim, Mecmualar, Divanlar, Tarihler vb. eserler bu dönemde tezhiplenmiştir. Motifler bakımından  Türk Rokoko tezhibi bitki ( grubuna girer. Bunda da çiçekler ve yapraklar hakimdir. Sadece bitkisel motiflerin kullanılması Rokoko tezhibin en büyük özelliğidir. Tezhiplerde  sarı, yesil,  kırmızı,  eflatun, mavi,  mor gibi canlı renkler ve bolca altın yaldız  kullanılmıştır.Yazı içinde yer alan duraklarda yaldızlar, çiçekler ve yapraklar görülür.

KAYNAKÇA

Özen, Mine Esiner. Tezhip Sanatından Örnekler, İstanbul, 2009

Derman, Çiçek – Birol İnci, Türk Teyzin Sanatından Motifler, İstanbul, 2005

Keskiner , Cahide.Hatayi. Türk Süsleme Sanatlarında Stilize Çiçekler, İstanbul, 2011